3 Mart 2009 Salı

Esrarlı Bir Gece Vakti

Gece 2 sularıydı. Bu saatlerde genelde oturur bişeyler çizmeye çalışırım, espri bulursam ne aladır. Bilgisayar açık, winamptaki rastgele modu hoş parçalarla kulaklarımın pasını siler.
Msn dediğimiz meret onun bana ulaşmasını en hızlı şekilde sağlamıştı. "Bas gel idealtepe sahile"yazdı. "Ne oluyo olum" demeye kalmadan "içelim"i de yapıştırdı. "Haha" yazdım. "Ciddiyim" dedi. Ciddiyim dediyse gerçekten ciddidir ve pek fazla kullandığı bi sözcük değildir.

Herkes yatmıştı evde, yalnız evde değil sokakta bile. Hatta "bas gel" diyince direk "akbili 'bas'ıcak otobüs mü kalır lan bu saate dallama, İETT'nin müdürü bile yatmıştır" diye aklımdan geçirdim. Sonra garajda duran ve ailemize mensup bir arabamız ve cüzdanımda duran adıma kayıtlı bir sürücü belgem olduğu aklıma geldi. "İçelim" demesinden belliydi ki limonata içmicektik. Kola hiç değildi. "Yaklaşık 5 litre alkolümüz ve sabaha kadar vaktimiz var" yazısı ekranımın sol alt köşesinde belirince içimdeki piskopatı ortaya çıkardı. Bunu nasıl yapacağını kaç yıllık dostluğumuz süresince iyice öğrenmiş olduğunu gördüm. Ama hiçbir zaman gecenin kör bir vakti arabayı izinsiz almak gibi bi çılgınlık yapmayacağımı da biliyordu. Annemin yanına gittim uyuyordu. "Anne" dedim. Uykusu hafif olduğundan "hea?" dedi. "Anne ben arabayla bi çıkıyorum, gelcem" dedim. Uyku sersemliğinden olsa gerek "tamam" dedi. Aslında tam bir "tamam" değildi. Daha çok "s*kt*r git, uyyorum"du.

"Süper !" gibi tam bir amerikan özentisi nidayla odadan çıkacakken "napıyorum lan ben babam uyanırsa babayı alırım" diye kendime geldim. Çok sıkı giyindim, atkı-bere, kalın çorap, kazak, mont. Ve son olarak anahtarları ve ayakkabılarımı alıp kapıyı yavaşça kapadım. Sensörler(hatta fotosel) beni hissederek lambayı yakmışlardı bile.

Arabaya binmek için garaja yürüdüğüm 30 saniyede bokumu donduracak kadar soğukla karşı karşıya olduğumu anladım. Hatta "lan bu havada neden kar yağmıyo, neden yağış yok" sorularını düşündüm. Arabaya bindim ve klimaya bir arabanın kliması ne kadar sıcaklık üfleyebiliyorsa o kadar sıcaklık üflettim. Isındım. Yola koyuldum, garajdan çıktım. Ama "idealtepe sahil"e nerden gideceğimi bilmiyordum. Resmen doğaçlama bir şekilde minibüs yoluna çıkıp. O aşamadan sonra da lisedeki coğrafya bilgilerimi ve içgüdülerimi kullanarak "deniz, sahil ne taraftadır ?" sorusuna cevap aradım. Buldum da.

Caddebostan sahilini arada bir tinerci görerek arada bir koşu yapan insan görerek geçtim. Geçerken düşündüm. "Bu saatte koşu mu yapılır, herhalde macera seviyorlar". O sırada radyoda çalan şarkı ne de güzel yapıyorum bu saatte çıktım geziyorum dememe sebep olurken birkaç saniye sonra arabadan gelen "biiiiiip" sesiyle dikkatimi mazot göstergesine yönelttim. Biticekti 60-70 kilometre sonra. Neyseki o kadar gitmicem dedim, umursamadan devam ettim..

Öyle böyle düşüncelerle geçen 25-30 dakikalık yolculuktan sonra onu gördüm ışıklarda bekliyordu. Üşümüş gibiydi yanına yanaştım. "Gel lan geeel" dedim. "Amcaaa naber ?" dedi. "yaa nolsun yapıyoruz işte bi çılgınlık, nereye koyalım arabayı, yakın olsun da sonradan bulabilelim" diye cevap verdim. Yakın bi yer bulduk, parkettim. İndik arabadan, sahile yürüdük. Oturduk, başladık konuşmaya. Konuşurken içmeye koyulduk. Ağır ağır içerken soğuk da içimize işlemeye başlamıştı. Birazdan vücudumuz bardakımsı maddelerden içimize doldurduklarımızla dışardaki soğuğa karşı üstün bir direnç kazanıverdi. Isınmıştık.

Hava senin, su benim, kum benim, deniz senin, hayat, vapurlar, vodkanın yararları, beyliizin karameli için çalışan fırınların dereceleri ve fırınlar önünde yüzleri pişen işçiler, tekilanın tuz ve limonla kardeşliği, midenin ne kadar karıştırmaya dayanabileceği, çöldeki bahtsız bedeviler, esra ceyhanla a'dan z'ye, ibrahim tatlıses tarafından p*zevenklerin elinden kurtarılan yıldız tilbe, bu p*z*v*nklerin kimler oldukları, arnavut ciğerinin 5 para edip etmeyeceği, gazanfer özcan ve üstatlar, orhan gencebay ve esrarkeş miydi değil miydi, kolbastının ne kadar da abartıldığı, aslında hiç bir boka benzemediği, küçük maçların büyük adamları, umut sarıkaya, mahsun kırmızıgül'ün yönetmenliği, özer öcek saçmalıyor'un başarıları, tmb film ekibinin yeniden sahalara dönmesi dilekleri ve daha bunun gibi binlerce konunun konuşulup, konuşulurken kimi zaman gülünmesi, kimi zaman hüzünlenilmesi şeklinde geçen 1-1.5 saatte neşemiz yerindeydi.

Sonra koşu yapan bir adam( sanırım tam bir macerasever) yanımıza yaklaştı ve bize "gençler afiyet olsun, plastik bardağımı kaptım geldim sizi balkondan görünce" dedi. Birbirimize baktık, şişelerimize baktık. Ve ben kafa salladım söylemeliyiz gibisinden. "Hocam bizde sonuna geliyoruz şişelerin yahu" dedi. "Hah ne demek çocuklar" diyip cepli eşofman üstünden bir dürbün ve bir şişe "Olmeca Gold" çıkardı. Gözlerimiz faltaşı büyüklüğünde açılırken " Uyar mı size ?" diye ekledi. Anıl bana baktı. Ama benim aklıma demin konuştuğumuz konulardan "tekilanın tuz ve limonla kardeşliği" düştü. Bunu dile getirmem amcaya ayıp olcaktı bu yüzden " hocam siz başlayın ben geliyorum" dedim. Anıl'ın "nereye olum" demesine fırsat vermeden " bi geliyorum 5 dakkaya" dedim. Herhalde çişim geldi sandı ve "haa eywallah" dedi.

Arabaya gittim. Aklımda "tekilayı yalnız bırakmamak ve ona kardeşlerini ulaştırmak"tan başka bir de "yakıt deposunun son demlerinde süründüğü" vardı. Saat 3.50 civarıydı. Ve bu saatte açık bir şarküteri aricaktım. Bilmediğim bir semtte ve limon-tuz bulamama ihtimalime rağmen. Açık bi yer buldum ama tuz vardı sadece, limon yoktu. Dükkan sahibi limon suyu teklif etti. "Yokum" dedim. Ama "abi sende plastik çatal-bıçak da var mı ?" diye ekledim. Şanslıydım ki varmış, 3er tane aldım. Tek eksik limondu. 250-300 metre sonra bi "tekel" daha buldum. Sordum limon bulunup bulunmadığını. "Abi yok ama sana bi kıyak yapayım" dedi ve yolun karşısındaki karanlık manava gitti. Kepengi kaldırdı, bi torba aldı ve içine yaklaşık 10 tane limon koydu, koştu geldi. "Buyur abi, afiyet olsun, bizim manav Hüsrev( yada bu tarz bi isimdi galiba) abi komşumuz, anahtarı bize verir sabaha kadar açığız diye" dedi. Hoşuma gitti bu durum ve cebimden çıkan ilk parayı, 5 lirayı verdim. "İyi geceler, hayırlı işler" dedim ve arabaya atladığım gibi sahile geri döndüm, parkettim ve yanlarına geldim.

Muhabbeti ilerletmişlerdi. Beni gördüler elimde 2 torbayla gelirken ve adam " vaaay be ne düşünceli adammış bu senin arkadaşın" dedi Anıl'a. Anıl da " Evelallah" diye karışık verdi. Bıçakları, çatalları, limonları dağıttım, temiz bi peçete çıkardım cebimden, tuzu yaydım. Tekila zamanı başlamıştı. Plastik bardaklarımızın diplerine tekila doldurduk, shot miktarına yakındı herhalde. Birinci shotlardan sonra, ikinciler ve üçüncüler, limon ve tuzla birlikte sanki şerbetmişçesine boğazımızdan içimize dökülüyordu. Macera seven adam hayat hikayesini çok önemli biriymişçesine nasıl da ballandıra ballandıra anlatıyordu. Sonra cebindeki dürbünü çıkardı ve apartmanlara bakmaya başladı. "Hocam napıyosun ?! Başımızı belaya sokucan" derken, "bakın benim ev şu, hanım şimdi ne saydırıyodur arkamdan 10 yıllık şişeyi açtım diye" dedi. "Abi boşver gel adalara bakalım" dedim bu karanlıkta. "Bu karanlıkta ne adası gözüm" diye karşılık verdi. Sarhoş değildim ama bu sözümden sonra kesin düşünmüştür "hemen de çarpıldı" diye. "Doğru yaw"dan başka hiç birşey söylemedim.

Şişenin sonuna gelmeden "gençler hadi bakalım siz devam edin beni evden beklerler" dedi elini avuç içini açmış şekilde sağ sola oynatırken. "Ahh, eywallah abi, hadi iyi geceler" dedik. Gitti yine kalmıştık iki kafadar, sahil, gece, bardaklarımız, tekilamız, tuzumuz ve limonlarımızla. Saat 4.30lara gelmiş. Zamanın nasıl geçtiği anlaşılamamış ama sızma haline de gelmemiştik. "Devam mı ?" dedim, kafasını aşşağı doğru kaydırıp bi gözünü kısaraktan "devam aabi" dedi. Devam ettik. "Denize yaklaşalım abi" dedim, "abi soğuktur yaw" dedi."Ulan girmicez heralde" dicekken yanımıza üstü başı temiz bi adam yaklaştı, "gençler iyi geceler, bardağınız var mı ?, varsa bi shot atın da içelim yaw" dedi. "Ulan bizimi buluyo bu herifler yoksa her gece burası böyle mi" diye düşündük 1-2 saniye. Bi shot'dan biraz fazlasını ve kalın bir dilim de limon tuzlayıp verdik. Sevindi "haydi rastgelsin gençler" diyip yürümeye devam etti. Deniz kenarına gittik, kafalarımız sağlam gibiydi ama sağlam olmadığını kendimizi "denize girebilir miyiz lan ?" diye düşünürken bulunca anladık.

Hoş zaman geçirmiş, üstüne 1 şişe de arttırmıştık macera seven adam sayesinde. Tekila bitmiş, yorgunluk çökmüş, güneş yavaştan yüzünü gösterecek gibi olmuştu ki " gel lan bari yüzümüzü yıkayalım şu denizde bi" dedi. Düşme tehlikesine rağmen ve birbirimize "hop tutmasaydım düşüyodun" gibi espriler yaparak yüzümüzü yıkadık, ıslanmadık mı? evet ıslandık.
Sonra son şişe tekilamızı da açarken, güneşin doğuşunu izledik, resmen ana rahmine düşüşünden itibaren gözlediğimiz bir olay gibi oldu. Geceden beri gizliden gizliye takipteydik güneşi. 1-2-3-4-5. shotlar lıkır lıkır gitti. Sızmaya yakın kafamı kaldırdım ve " hop Anıl, hop Başkan" diye seslendim yanımda olmasına rağmen " hop" dedi. Baktı, "lan arabaya gidelim hadi kalk kalk doncaz" dedim. Düşe kalka arabaya gittik, limon tadı ağzımızdaydı. Arabayı sahile yakın bi yere getirdim, müzik açtım hafiften koltukları da manzaraya dalıp gidecek şekilde yatar konuma getirdik. Manzaraya dalıp, radyonun sesiyle uykuya daldık. Uyandığımda "aklına eseni yapmanın verdiği huzur" ile birlikte hafif bi başağrısı ve elimde nasıl olduğuna anlam veremediğim birkaç kesik vardı. "Anıl" dedim. "Uff iyi oldu bee" dedi. "Yapıcaksın böyle arada bi aklına eseni, huzur doldu içim" dedi. "Vay be" dedim.

Arabayı çalıştırdım, biiiiiiip sesi geldi. "Hadi seni eve atıyım ordan kaçıyım" dedim. "Şurda benzinciye gir" dedi. Girdik, arabadan indi. Pompacıya, "10 liralık at" dedi. Ben bakakalmışken kasaya gidip ödemişti bile. Nane şekeri almış, bindi arabaya " naptın yav vardı mazot" dedim, "oğlum sen gelmişsin gecenin bi vaktinde beni yalnız koymamışsın, hala ne diyosun. Al at şunu polis molis çevirirse kokma" dedi şekeri verip." Vay be" dedim, alkolün etkisinden değil de söylediklerinden duygulanmıştım. Eve bıraktım, kendim de eve gittim, yolda polis de çevirmedi. Ama olsun düşünmesi bile yeterdi.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder